Gökyüzünde bir yıldız vardı. En parlak, en sabırlı, en sevgi dolu olanı… Adı Sirius. Binlerce yıldır orada durur, geceleri dünyayı izlerdi. Ama bir gece, Sirius’un içindeki sevgi o kadar taştı ki… Yeryüzüne iki küçük ışık gönderdi. Biri, ışığın kalbini taşıyordu. Adı Lumier idi. Gözleri sakindi, elleri sıcaktı. Dokunduğu her yere yumuşak bir parlaklık bırakırdı. Diğeri, rüzgâr gibi hafifti. Adı Vent idi. Neşeyle uçar, bilinmeyeni keşfetmeye bayılırdı. O konuşmazdı ama her sorunun cevabını rüzgârla fısıldardı. Ve yanlarında, onları hiç bırakmayan biri vardı: Beyaz Kurt. Yumuşacık tüyleriyle sarar, gözleriyle korurdu. Küçük ama güçlüydü. Sessizdi ama her şeyi bilirdi. O, Sirius’un yeryüzündeki sesi, güvenin ta kendisiydi.
İstanbul’da Işıkla Dans Üç arkadaş ilk olarak İstanbul’a indi. Boğaz’ın sularında Lumier’in ışığı parladı. Ada vapuru tüm şenliği ile ilerliyor, beyaz köpek trompet çalıyor, kedi ile leylek dans ediyor, kediler kanoya biniyordu. Bu eğlenceyi gören Vent rüzgârla birlikte Galata’dan süzüldü. Kız Kulesi onlara göz kırptı. Beyaz Kurt, minik kayıklarda hoplayarak onlara eşlik etti. Bir bebek o gece ilk kez uyudu… Sirius gökyüzünde, annesi başucunda… Masal İstanbul’un ışığına karıştı.
Sonra geldiler Kapadokya’ya. Uçan atların ülkesine Sabahın erken saatlerinde gökyüzünde balonlar süzülüyordu. Vent, onları rüzgârla yukarı taşıdı. Lumier, peri bacalarının taşlarını altın ışıkla boyadı. Beyaz Kurt, bir balon sepetinde oturup el salladı. Bir anne, battaniyeye sarılı bebeğine fısıldadı: “Bir gün sen de kendi masalını yazacaksın…”
Üç arkadaş bu kez zeytin ağaçlarıyla süslenmiş olan Efes’e indi. Zaman burada ağır akıyordu. Leylekler havada uçuyor, yeni doğacak bebeklerin müjdesini vermeye gidiyorlardı. Sütunlar eskiydi ama taşların kalbi hâlâ sıcaktı. Lumier ışığıyla yolları aydınlattı. Vent, tarih boyunca biriken tozu üfleyip dağıttı. Beyaz Kurt, sessizce onları izledi. Bir annenin kalbi o anda Sirius’un ışığıyla doldu. Çünkü bebeği elini tuttuğunda, o sadece bir adım atmıyordu… Yeni bir dünyaya giriyordu.
Gün bitti, gece geldi. Lumier ile Vent gelinciklerin üzerine uzandı. Sırtları toprağa, gözleri gökyüzüne dönüktü. Ve orada, en yukarıda, Sirius parlıyordu. Rüyalarında Kapadokya’da beyaz kurt ve arkadaşlarıyla yaptıkları balon seyahatleri vardı. Masal bitmedi. Sadece uykuya daldı. Bir anne bebeğine sarıldı. Sirius’un ışığı odalarına doldu. Ve fısıldadı: “Bu masal seninle başladı. Birlikte büyüyecek, birlikte büyüyeceğiz”…
Gökyüzünde bir yıldız vardı. En parlak, en sabırlı, en sevgi dolu olanı… Adı Sirius. Binlerce yıldır orada durur, geceleri dünyayı izlerdi. Ama bir gece Sirius’un içindeki sevgi o kadar taştı ki… Yeryüzüne iki küçük ışık gönderdi...
Üç arkadaş ilk olarak İstanbul’a indi. Boğaz’ın sularında Lumier’in ışığı parladı. Ada vapuru ilerliyor, beyaz köpek trompet çalıyor, kediler dans ediyordu...
Kapadokya’da sabahın erken saatlerinde gökyüzünde balonlar süzülüyordu. Vent rüzgârla onları yukarı taşıdı. Lumier ışıklarıyla taşları boyadı...
Zeytin ağaçlarıyla süslenmiş Efes’te zaman ağır akıyordu. Lumier yolları aydınlattı, Vent tozu dağıttı, Beyaz Kurt sessizce izledi...
Gün bitti, gece geldi. Lumier ile Vent gelinciklerin üzerine uzandı. Ve orada, en yukarıda, Sirius parlıyordu. Masal bitmedi… Sadece uykuya daldı.
Sirius’un ışığı size de dokunsun...
Her hafta yeni bir blogla anneliğe dair ilham, Sirius’tan gelen minicik olumlama cümleleri, Sadece size özel kampanyalar ve masal koleksiyonları...
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.